Marka ve Patent kavramlarından önce, bu kavramların da içinde yer aldığı Fikir ve Sınai Hukuk’taki eser kavramından bahsetmek yerinde olur. Fikir ve sanat eserleri hukukunun temel kavramı “eser”dir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) “Tanımlar” başlığını taşıyan 1/B/a maddesinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan, ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eseri sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak tarif edilmiştir. Tariften de anlaşılacağı gibi bir eserin, yasa karşısında eser niteliğini kazanabilmesi için iki unsur gereklidir. Birincisi objektif unsur ki yasa bunu mahsul (ürün) olarak belirtmiştir. Buna göre eser, evvela temellüke, tasarrufa elverişli maddi bir varlık olarak var olmalıdır.
İkincisi de, subjektif unsur olup eserin sahibinin özelliğini taşıyan bir fikir ve sanat eseri olmasıdır. 0 halde, bir eserden bahsedebilmek için, ortada “sahibinin” hususiyetlerini taşıyan bir fikir ve sanat “mahsulünün” bulunması gereklidir (Prof. Dr. Fırat Öztan; Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku, sayfa 81 vd.).
Bir eserin sahibi olanlar manevi ve mali haklara sahiptirler.
Manevi haklar; umuma arz yetkisi, eserde adının belirtilmesini istemek ve eserde değişiklik yapılmasını engellemek şeklinde özetlenebilir.
Maddi haklar ise; işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma (kiralamak, ödünç vermek, satmak, dağıtım yapmak) hakkı, temsil hakkı, işaret, ses veya görüntülü araçlarla kamuya sunma hakkı ve pay ve takip hakkı şeklinde ifade edilir.
Bu haklara sahip kişiler genel olarak bizzat eseri meydana getirenlerdir. Bu kişilerden bu hakları miras yoluyla kazananlar veya sözleşme yaparak devralanlar da mali ve manevi hakları koruyabilirler.
Anılan Kanunun 84. maddesi aynen; “Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını menedebilir.
Tecavüz eden tacir olmasa bile birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete müteallik hükümler uygulanır.
Eser mahiyetinde olmayan her nevi fotoğraflar, benzer usullerle tesbit edilen resimler ve sinema mahsulleri hakkında da bu madde hükmü uygulanır.” düzenlemesini içermektedir.
.
Markalar,
Ülkemizde markalar, 24/06/1995 tarih 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile korunur. Kararnamenin 1.maddesinde;
“Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin amacı, bu Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine uygun olarak tescil edilen markaların korunmasını sağlamaktır.
Bu Kanun Hükmünde Kararname (KHK), markaların korunmasına ilişkin esasları, kuralları ve şartları kapsar.” denilmekle tescil edilen markaların korunmasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
Anılan KHK’nın dava tarihinde yürürlükte bulunan 61.maddesi de hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını saymıştır. Buna göre;
a) 9’uncu maddenin ihlali,
b)Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c)Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak,dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak,
d)Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.
e) (a) ila (c) bendlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak,” marka hakkına tecavüz sayılmaktadır.
Haksız Rekabet ve Marka İlişkisi :
Öte yandan Türk Ticaret Kanununun (TTK) Dördüncü Faslında düzenlenen “Haksız rekabet”, 56.maddesinde “Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu maddeye göre, iktisadi rekabetin varlığı ya da yokluğunda alınacak ölçü, özellikle objektif iyiniyet kurallarına aykırı olup olmadığıdır.
Eğer bir olayda, objektif iyiniyet kurallarına aykırılık varsa, burada hakkın kötüye kullanımı söz konusudur. Objektif iyiniyet kurallarını, her olayda geçerli kabul edilebilecek bir ölçü bulmak mümkün değildir. Dolayısıyla her somut olayda, iyiniyet kurallarına aykırılığın olup olmadığının kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Kanun koyucunun buradaki amacı, ekonomik alanda dürüstlük ilkesini hakim kılarak, bunun ihlal edilmemesini sağlamaktır.
Ekonomik ve ticari hayatta herkes, ahlak ve objektif iyiniyet kurallarına uygun bir şekilde hareket ederek, ancak kendi emek ve gayreti ölçüsünde bir kazançla yetinmelidir. Bir tacirin, kendi emek ve gayretine dayanan kazancı, gerek ahlaki gerekse kanuni yönden meşrudur. Fakat, bir kimsenin en ufak bir yorgunluğa ve zahmete girmeden bir başkasının yıllar yılı didinip alın teri ve göz nuru dökmek suretiyle ancak meydana getirdiği ve tamamen kişisel emek ve gayretinin ürünü olan çalışmasına ortak olması hali, hem ahlak kurallarına bir aykırılık oluşturur ve hem de haksız rekabeti meydana getirir. Bu şekildeki bir haksız rekabet, “parazit-tufeyli” rekabet olarak nitelendirilir. Bir başkasının yıllarca çalışmak suretiyle ancak elde edebildiği emek ve şöhretine elatmak suretiyle -deyim yerindeyse- onun sırtından para kazanmak isteyen kimsenin hareketi, kendi emeğine dayanmadığı için, ahlak kurallarına ve kanun hükümlerine göre, haksız rekabettir (Doğanay, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 3.Baskı, Cilt I, Ankara 1990, Sahife 314-318).
Diğer taraftan, TTK.’nun 57.maddesinde ise, yukarıda belirtilen objektif iyiniyet kurallarına aykırı davranışların neler olduğu on bent halinde sayılmış; anılan hükmün “Hüsnüniyet kaidelerine aykırı hareketler hususiyle şunlardır:” ibaresinden sonra gelen 5.bendinde ise; “Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalariyle iltibasa meydan verebilecek surette, ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmiyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak” şeklinde beliren eylemlerin objektif iyiniyet kurallarına aykırı hareketlerden olduğu belirtilmiştir.
Belirtilen bu eylemler sınırlı olmayıp, kanunda sadece başlıca haksız rekabet hallerine yer verilmiş olmakla birlikte, kanunun ifade şeklinden başkaca haksız rekabet hallerinin de bulunabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Uygulamada, haksız rekabetin en çok rastlanan şekli iltibasa meydan vermek suretiyle başkalarının emek ve masrafıyla elde ettiği haklı şöhrete ortak olmaktır. İltibasın varlığı için, genel olarak normal ve orta seviyedeki bir alıcının piyasaya sürülmüş malı alırken aldanıp aldanmayacağının tespiti gerekir.
Diğer taraftan, haksız rekabet için iltibas tehlikesinin bulunması bile yeterli kabul edilmektedir.
Patent ve Faydalı Model :
Bilindiği üzere, hukuk sistemimizde buluşlar, diğer bir ifade ile patent hakları, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) uyarınca patent veya faydalı model belgesi verilerek korunur.
Öncelikle belirtilmelidir ki, 551 sayılı KHK’nin 154. maddesi uyarınca; anılan KHK’nin 156. maddesi hükmüne göre yeni olan ve 10. madde anlamında sanayide uygulanabilen buluşlar faydalı model korumasından yararlanabilir, faydalı model belgesinde patentten farklı olarak buluşun, buluş basamağını aşması şart değildir.
Açıklanan kapsamda verilen faydalı model belgesi, faydalı model hakkını kanıtlayan kamusal nitelikli bir belge olduğundan, 551 sayılı KHK’nin 164. maddesi uyarınca; “Patent sahibine tanınan koruma, faydalı model belgesi sahibine de aynen tanınır.” ve 166. maddesinde belirtildiği üzere, “Faydalı model belgelerine ilişkin açık hüküm bulunmadığı ve faydalı model belgelerinin özelliği ile çelişmediği takdirde,patentler için öngörülen hükümler, faydalı model belgeleri için de uygulanır.”
Buna göre, 551 sayılı KHK’nin faydalı model belgesine ilişkin 153 ila 170. maddelerinde konuya ilişkin özel hüküm bulunmadığından, 551 sayılı KHK’nin patentten doğan hakka tecavüz sayılan fiilleri gösteren 136. maddesi ile hukuk davalarına ilişkin 137 ila 145. maddeleri faydalı model belgelerine de uygulanır.
Buna göre faydalı model belgesi sahibi yönünden de 551 sayılı KHK’nin 136. maddesine göre;
“…Aşağıda yazılı fiiller patentten doğan hakka tecavüz sayılır:
a-Patent sahibinin izni olmaksızın buluş konusu ürünü kısmen veya tamamen üretme sonucu taklit etmek,
b-Kısmen veya tamamen taklit suretiyle meydana getirildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde, tecavüz yoluyla üretilen ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya ticari amaçla elde bulundurmak veya uygulamaya koymak suretiyle kullanmak,
c-Patent sahibinin izni olmaksızın buluş konusu olan usulü kullanmak veya buluş konusu usulle doğrudan doğruya elde edilen ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için ithal etmek veya uygulamaya koymak suretiyle kullanmak;
d-Patent sahibi tarafından sözleşmeye dayalı lisans veya zorunlu lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devir etmek,
e-Bu maddenin 1 inci ila 4 üncü bendlerinde yazılı fillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak,
f-Kendisinde bulunan ve haksız olarak üretilen veya ticaret alanına çıkarılan eşyanın nereden alındığını veya nasıl sağlandığını bildirmekten kaçınmak.
Patent bir ürünün yapılışına ait bir usul için alınmışsa, aynı nitelikleri taşıyan her ürün, patenti alınmış usule göre yapılmış sayılır Usule tecavüz etmeksizin ürünü ürettiğini iddia eden davalı bunu ispat etmekle yükümlüdür.
Patent başvurusu bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 55 inci maddesine göre yayınlandığı takdirde, başvuru sahibi, buluşa vaki tecavüzlerden dolayı hukuk ve ceza davası açmaya yetkilidir. Tecavüz eden başvurudan veya kapsamından haberdar edilmiş ise, başvurunun yayınlanmış olmasına bakılmaz. Tecavüz edenin kötü niyetli olduğuna mahkeme tarafından hükmolunursa, yayından önce de tecavüzün varlığı kabul edilir.(Ek cümle:22/6/2004 – 5194/4 md.) Ancak mahkeme, patent veya faydalı modelin verildiğine ilişkin ilânın ilgili bültende yayımlanmasından önce öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak karar veremez.”
Anılan KHK’nin 137. maddesi uyarınca;
“…Patentten doğan hakkı tecavüze uğrayan patent sahibi, mahkemeden, özellikle aşağıdaki taleplerde bulunabilir:
a-Patentten doğan haklara tecavüz fiillerinin durdurulması talebi,
b-Tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini talebi,
c-Patentten doğan haklara tecavüz suretiyle üretilen veya ithal edilen ürünlere, bunların üretiminde doğrudan doğruya, kullanılan araçlara ve patente bağlı bir usulün kullanımını sağlayan araçlara el konulması talebi,
d-Mümkün olduğu takdirde bu fıkranın üçüncü bendi uyarınca el konulan ürün ve araçlar üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınması talebi: Bu durumda, söz konusu ürünlerin değeri, tazminat miktarından düşülür. Bu değer, kabul edilen tazminatı aştığı zaman, patent sahibinin fazlayı karşı tarafa ödemesi gerekir,
e-Patentten doğan haklara tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin üçüncü bendine göre el konulan ürünlerin ve araçların şekillerinin değiştirilmesi veya patentten doğan haklara tecavüzün önlenmesi için, kaçınılmaz ise, imhası talebi,
f-Patentten doğan haklara tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz eden tarafından karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya ilan yoluyla duyurulması talebi.”
Görüldüğü üzere, 551 sayılı KHK’nin 164 ve 166. maddeleri uyarınca faydalı model belgesi de patent belgesi gibi; hükümsüz kılınıncaya kadar, 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye dayalı olarak belge sahibine koruma sağlar.
Ne var ki, faydalı model belgesi, faydalı model hakkını kanıtlayan kamusal nitelikli bir belge olduğundan, buluşun yeni olmadığı gibi hükümsüzlük davasında tartışma konusu yapılabilecek hususların, 551 sayılı KHK’nin 166. maddesi delaletiyle aynı KHK’nin 136. ve devamı maddelerine dayalı olarak tartışılması, diğer bir ifade ile faydalı model belgesi iptal edilmeden yenilik iddiasının def’i olarak değerlendirilmesi, mümkün bulunmamaktadır.
Endüstriyel Tasarım :
Tasarımlar ülkemizde 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (554 sayılı KHK) ile korunmaktadır.
Anılan kararname ile koruma altına alınmak istenen tasarım kavram olarak; bir ürün veya ürün parçasının görünümüdür (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, Beşinci Bası, s.661).
554 Sayılı KHK’nin 3.maddesindeki tasarım ise; “bir ürünün tümü, veya bir parçası veya üzerindeki süslemenin, çizgi, şekil, biçim, renk, doku, malzeme veya esneklik gibi insan duyuları ile algılanan çeşitli unsur veya özelliklerinin oluşturduğu bütünü” şeklinde tanımlanmıştır.
Endüstriyel yolla üretilen ürün tasarımlarına endüstriyel tasarım denmektedir. Bunlar seri imalata konu ürünlerdir.
Hukukumuzda endüstriyel olmayan, yani elle üretilen tasarımlar da korunur (Sami Karahan/Cahit Suluk/Tahir Saraç/Temel Nal; Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, Ankara 2012, s. 269 )
Bir endüstriyel tasarımın 554 Sayılı KHK hükümlerine göre korunabilmesi için tasarımın tescil edilmesi gereklidir. Bu tescil ilkesi, tescilsiz tasarımların korunmayacağı anlamına gelmez. Tescilsiz tasarımlar genel hükümlere göre korunacaktır (554 Sayılı KHK, m.1).
Ülkemizde tasarım tescilleri, TPE tarafından yapılmaktadır.
Tescilli bir tasarımın, hukuken korumadan yararlanabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir ki; bunların en başında Kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmama hali gelir (554 Sayılı KHK, m.9). AB ve Türk Hukukunda yeni ve ayırt edici nitelikteki tasarımlar korunmaktadır. Anılan özelliklere sahip tescilli tasarımlar, beşer yıllık sürelerle yenilenmek kaydıyla maksimum yirmi beş yıl süreyle korunur. (554 Sayılı KHK m.12)
Korumanın kapsamı, ürünün görünüm özellikleriyle sınırlıdır (Karahan/ Suluk/ Saraç/ Nal; a.g.e.; s. 285).
Yenilik ve ayırt edicilik incelemesi, önceden mevcut bulunan tasarımlar ile ihtilaf konusu olan tasarımın kıyaslanarak değerlendirilmesi işlemidir. Yenilik (554 Sayılı KHK, m.6) unsurunun belirlenmesinde, tasarımının, önceki mevcut bir tasarımın aynısı olup olmadığı incelenir.
Ayırt edicilik (554 Sayılı KHK, m.7) ise; yeni olan bir tasarımın ortak özelliklerinin dışında ve bilgilenmiş kullanıcı gözüyle kıyaslanan diğer tasarımlardan farklı kılan özelliklerdir.
554 Sayılı KHK’nin 6.maddesinde; tasarımın aynısının başvuru veya rüçhan tarihinden önce dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmamış olması, bir başka deyişle mutlak yenilik koşulu kabul edilmiştir. Mutlak yenilikten söz edilebilmesi için de, tasarım tescil başvurusu yapılan ürünün görünümünün dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulan tasarımlardan yararlanma ve benzetme serbestisi ilkesi sınırları içinde kalmak kaydıyla, küçük ayrıntıların ötesinde farklı özelliklere sahip olması gerekli ve yeterlidir. Burada bahsi geçen kamu, dünyanın herhangi bir yerinde dar veya geniş, belirli veya belirsiz üçüncü kişilerdir.
Bahsi geçen ‘kamu’ kavramına örnek olarak; konferans, seminer vs. katılımcıları, TV seyircileri, yazılı basın okuyucuları, internet kullanıcısı vd. verilebilir (Tekinalp, a.g.e.; s. 285)
TPE, başvuruya konu tasarımın yeni ve ayırt edici nitelik taşıyıp taşımadığını incelemez (Esas İnceleme). TPE, sadece, başvuruda gerekli evrakın verilip verilmediği, başvuru ücretinin yatırılıp yatırılmadığı gibi şekli hususları inceler (Şekli İnceleme). Şekli eksikliği bulunmayan yada, eksikleri giderilen bir başvuru, aylık periyotlarla çıkan Resmi Endüstriyel Tasarımlar Bülteninde yayımlanır. (Başvuru sahibi, pazara henüz çıkarmadığı ürüne ait tasarımın rakiplerce taklit edileceği endişesini taşıyorsa yayın ertelemesi talep edebilir. Bu durum özellikle moda sektörü bakımından önem taşımaktadır.) Yayını takip eden üçüncü kişiler, başvuruya itirazda bulunabilir. İtiraz, yayın tarihinden itibaren 6 ay içinde yapılabilir. İtiraz sahibi, başvuruya konu tasarımın yeni ve ayırt edici nitelikte olmadığını ispatlamaya esas bilgi ve belgeleri TPE’ye sunmalıdır. TPE’nin Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK), itiraz sahibinin dosyaya sunduğu bilgi ve belgelerle sınırlı bir inceleme yapar. İtiraz üzerine YİDK, başvuruyu esas incelemeye alır. Yani başvuruya konu tasarımın yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarını taşıyıp taşımadığını inceler. 6 aylık askı süresince itiraz yapılmamışsa, başvurusu esas incelemeye tabi tutulmaksızın başvuru sahibine tasarım belgesi verilir.
İtirazı reddedilen üçüncü kişiler veya itiraz üzerine başvurusu geri çevrilen başvuru sahibi, 60 günlük süre içinde Ankara’ daki ihtisas mahkemelerinde TPE kararının iptalini talep edebilir. Başvuru sahibinin açacağı iptal davasında husumet, itiraz sahibi ile TPE’ ye birlikte yöneltilir (Karahan/Suluk/Saraç/Nal; a.g.e.; s.283).
Ülkemizde tasarım tescilleri bakımından yayıma dayalı itiraz sistemi benimsenmiştir. Çünkü esas incelemeyi yapmak oldukça zaman alıcı ve masraflı bir iştir. Kaldı ki, esas inceleme sistemini benimseyen ülkelerde bu incelemeye tabi tutulan tasarımların birçoğu daha sonra mahkemeler tarafından özgün olmadığı gerekçesiyle iptal edilmektedir. Bu da göstermektedir ki, pratikte esas inceleme sağlıklı bir şekilde zaten yapılamamaktadır. Bu inceleme esasen uyuşmazlık halinde mahkemeler önünde yapılabilmektedir.
Koruma şartlarından herhangi birine uymayan tasarımın hükümsüzlüğüne mahkemece karar verilir. 554 Sayılı KHK’nin 43.maddesinde, KHK’nın 5-10 maddelerine göndermede bulunulduğu için, sadece yenilik ve ayırt edicilik niteliğini taşımayan tasarımlara karşı değil, kamu düzeni veya genel ahlaka aykırı olan ya da işlevi nedeniyle tasarımcıya seçenek özgürlüğü bırakmayan tasarımlar aleyhine de hükümsüzlük davası açılabileceği kabul edilmiştir.
Mahkemenin hangi hallerde hükümsüzlük kararı vereceği aynı maddede (554 Sayılı KHK m.43) sayılı olarak (numerus clausus) belirtilmiştir. Bunlar; tasarımın yeni ve ayırt edici nitelikte olmaması, teknik fonksiyonun tasarım şekillendirmesi, tasarımın kamu düzenine veya genel ahlaka aykırı olması, tasarımın gerçek sahibinin başkası olması, sonradan kamuya açıklanmış olmakla birlikte, ayın veya benzer başka bir tasarımın başvuru (veya varsa rüçhan) tarihinin daha önce olması halleridir.
Türk Hukukunda hükümsüzlük ancak mahkeme önünde ileri sürülebilir. TPE bir tasarımın hükümsüz olup olmadığı konusunda karar veremez. Ancak itiraz prosedürü çerçevesinde TPE YİDK, tasarımın koruma şartlanın karşılanmadığı gerekçesiyle başvuruyu reddedebilir (Karahan/Suluk/ Saraç/Nal; a.g.e.; s.290)
İtiraz, 554 Sayılı KHK’nin 37.maddesi kapsamında yapılır. Bu düzenleme aynen; “İlanı yapılmış bir tasarımla ilgili olarak, gerçek veya tüzel kişiler ile ilgili meslek kuruluşları gerekçelerini açıkça belirtmek ve ilgili yönetmelikte öngörülen şartları yerine getirmek koşuluyla, tasarım belgesinin verilmesine karşı Enstitü nezdinde itiraz eder. Enstitü nezdinde yapılacak itirazlar yazılı olarak ve ilan tarihinden itibaren altı ay içinde yapılır ve Yönetmelikte öngörülen itiraz ücreti ödenmeden dikkate alınmaz. Enstitü itiraz sahibinden, belirli bir sürede yerine getirilmek üzere, ek belge, kanıt ve gerekçeler ister. Yapılan itiraz ve gerekçesi, kendi görüşlerini açıklayabilmesi için tasarım hakkı sahibine iletilir” şeklindedir.
Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; TPE tarafından ilan edilen tasarıma ilişkin yapılan itirazın, itiraz sahibinin gerekçeleri ve sunacağı deliller ile sınırlı olarak inceleneceği belirtmektedir. 554 Sayılı KHK’nin 38. maddesinde de; Enstitü’nün itirazları incelerken, tarafların itiraz ve savunmalarını ilgili taraflara ileteceği ve yazılı görüşlerini alacağı düzenlenerek, taraflarca hazırlanma ilkesine vurgu yapılmış durumdadır.
İtiraz üzerene TPE YİDK tarafından verilen karara karşı açılan iptal davasında yapılması gereken inceleme, 554 Sayılı KHK’nin 43.maddesinde düzenlenen hükümsüzlük davasından farklı olarak, TPE YİDK önüne sunulan gerekçe ve belgeler çerçevesinde bu kurum tarafından verilen kararın, kararın verildiği anda kurum nezdinde mevcut olan delillere göre kurum tarafından varılan sonucun hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı olup, dünyanın herhangi bir yerinde kamuya sunulmuş tasarımların res’en araştırılarak inceleme yapılmasını bu iptal davasında beklemek usule ve yasaya uygun düşmez. Zira, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere ülkemizde uygulanan yayına dayalı itiraz sistemi ve 554 Sayılı KHK hükümleri bunu gerektirmektedir.
Bu çerçevede son olarak İzmir’e ilişkin İstatistikleri sunalım;
İzmir Patent Tescil İstatistikleri:
1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012
13 19 17 35 23 38 33 37 54 52 80 69 135 122 179 158 223 264
2013 2014
265 275
İzmir Marka Tescil İstatistikleri:
1995-890 1996-1164 1997-1010 1998-1063
1999-1653 2000-1473 2001-1139 2002-1769
2003-1761 2004-2613 2005-2996 2006-3200
2007-3383 2008-3295 2009-3508
Anahtar Kelimeler : Marka, Patent, İzmir, Marka Patent İzmir, Marka Patent Avukatı İzmir