9. Hukuk Dairesi 2015/6186 E. , 2016/22709 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile ücret, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, davacının 03/05/2010 tarihinde yaşlılık aylığına hak kazanarak emekli olduğunu ama hiç ara vermeden 04/05/2010 tarihinde tekrar davalıda çalışmaya başladığını, davacıya kıdem tazminatı olarak 13500 TL. ödendiğini, bu ödemenin makbuz hükmünde olduğunu, davacının gerçekte çalışmasına hiç ara vermediğini, 2010 yılında aylık ücretleri aralıksız ödenmesine rağmen sigorta girişinin 01/10/2010 tarihinde yapıldığının görüldüğünü, ayrıca 2011, 2012, 2013 yıllarında, 01/08/2013 tarihine dek aralıksız çalışmasına rağmen 31 Mayıs -01 Ekim tarihleri arasında 2011 ve 2012 yılları sigortaları ile 31 Mayıs -01/08/2013 tarihleri arasındaki sigortalarının da …’na bildirilmediği ve sigortaya bildirilmeyen bu ayların 10 ay ücretlerinin de ödenmediğini ileri sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, davacının çalışlırken emekli olduğunu, davacıya kıdem tazminatı, fazla mesai, yıllık izin ücreti, sosyal haklar adı altında resmi dini bayram izin ücretleri olarak 15439,83 TL:’nın 440 TL. kısmının nakit ve kalanının 4 adet çek ile ödenerek ibraname alınarak sonlandırıldığını, kıdem tazminatının 8571,83 TL. fazla mesai ücretinin 3903 TL. yıllık izin ücretinin 1380 TL. genel tatil ücretinin 1585 TL. toplam 15439,83 TL. ödeme yapıldığını, 03/05/2010 tarihinde emekli olduğunu sonra yapılan anlaşmaya göre davacının belirli süreli olarak yılda 8 ay çalışmayı kabul ettiğini, bunun yanında her sene 4 ay 6. 7. 8. ve 9. aylarda bahçe bakımı ve çöplerin toplanması karşılığında sitede oturmasına izin verildiğini, davacının bu 4 ayda başka yerlerde çalıştığını, dolayısı ile çalışmadığı 10 ay için ücret isteyemeyeceğini, 04/05/2010 tarihinde tekrar çalışmaya başladığını iddia etse de 04/05/2010 tarihli anlaşmaya göre davacının yazın sitede kalacağı buna karşılık çöp toplama ve bahçe bakımı yapacağını, 04/05/2010 tarihli karar ile bu durumun belirtildiğini, davacının 01/04/2013 tarihinde “ben artık yıllık çalışmak istiyorum 8 aylık çalışma istemiyorum bana yaz maaşı verirseniz çalışırım” dediğini, ama bu talebinin kabul edilmediğini, davacının da Ekim ayında gelip çalışmayacağını belirttiğini, bir müddet daha oturmak istediğinden evi terketmesinin geciktiğini, ücret pusulalarını davacının imzaladığını, ücret pusulalarında işe giriş tarihinin 01/10/2010 olarak yazılı olduğunu, iddia ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davacının davalı iş yerinde 04.05.2010 – 01.08.2013 tarihleri arasında en son aylık 1.481,50 TL ücret karşılığında çalıştığı, davacının çalışmalarından dolayı davalı iş verenden fazla mesai ücreti, dini, milli bayram ve genel tatil ücreti alacağı, hafta sonu ücreti alacağı, izin alacaklarının bulunduğu davalı işveren tarafından bunların ödenmediği anlaşıldığından, bu durumun davacı lehine iş aktinin haklı nedenlerle feshetme yetkisi verdiği, davalı işveren tarafından iş aktinin haksız olarak davacı tarafından yada haklı nedenlerle fesh edildiği davalı iş veren tarafından ispat edilemediği, davacının davalı iş yerinde emekli olduktan sonra da çalışmaya devam ettiği ve yaz aylarında apartmanın bahçesini sulama karşılığında kaloriferci dairesinde kendisine ücret ödenmeksizin kaldığı konusunda itiraz bulunmadığı ve davacının da yaz ayları içinde ücret istediği ve bunun karşılığının verilmemesi üzerine davalı iş veren ile davacı arasında anlaşmazlık çıktığı, davalı iş verenin bu nedenle davacıyı işten çıkarttığı sonucuna varıldığı, iş akdinin iş veren tarafından ihbar öneli verilmediğinden fesh edildiğinin kabulü ile davacının 4857 sayılı yasanın 17. maddesi uyarınca ihbar tazminatına hak kazandığı, davacının davalı işyerinde, kaloriferlerin yandığı kış aylarına rastlayan 04.05.2010 – 01.08.2013 tarihleri arasında kaloriferci olarak çalıştığı, yaptığı işin fazla mesai yapmaya uygun olduğu, bunun yanında alınan tanık beyanlarında davacının fazla mesai yaptığı anlaşıldığı, haftada 6 gün çalışması nedeniyle haftalık 72 saat çalışmasının bulunduğu, haftalık 45 saat yasal çalışması dikkate alındığında davacının haftalık 27 saat fazla mesai yaptığı anlaşılmakla, davalı işveren tarafından davacının fazla mesai yapmadığı yahut fazla mesai ücretlerinin ödendiği ispat edilemediğinden davacının fazla mesai alacağı bulunduğu sonucuna varıldığı, ancak hastalık, izin gibi olağanüstü nedenlerle davacının her zaman fazla mesai yapamayacağı dikkate alındığında hesap ve kabul edilen fazla mesai alacağı üzerinden takdiren 1/3 oranında indirim yapılması gerektiği, davacının davalı işyerinde, kaloriferlerin yandığı kış aylarına rastlayan dini, milli bayram ve genel tatillerde çalıştığının tanık beyanları ile anlaşıldığı, yapılan işin de dini, milli bayram ve genel tatillerde çalışmaya uygun olduğu, ancak davalı işverenin bugünlere çalışılmadığı ve çalışılsa dahi ücretlerinin ödendiğini yazılı belgelerle ispat edilemediği, hastalık, izin gibi olağanüstü nedenlerle davacının her zaman dini ve milli bayram ve genel tatillerde çalışma yapamayacağı dikkate alındığında hesap ve kabul edilen dini, milli bayram ve genel tatil alacağı üzerinden takdiren 1/3 oranında indirim yapılması gerektiği, davacının davalı işyerinde, kaloriferlerin yandığı kış aylarına rastlayan hafta sonu çalıştığının tanık beyanlarından anlaşıldığı, yapılan işin de hafta sonu çalışmaya uygun olduğu, davalı işverenin bu günlere ilişkin ücretlerinin ödendiği yazılı belgelerle ispat edemediği, ancak hastalık, izin gibi olağanüstü nedenlerle davacının her zaman hafta sonu çalışma yapamayacağı dikkate alındığında hesap ve kabul edilen fazla mesai alacağı üzerinden takdiren 1/3 oranında indirim yapılması gerektiği, yıllık izinlerini kullandığı, yahut yıllık izinlerini kullanmadığı takdirde ücretlerini ödendiğini yazılı belgelerle ispat yükü davalı işverene ait olup, davalı işverenin davacının yıllık izinlerini kullandığını dair yahut ücretlerini ödendiğini yazılı belgelerle ispat edemediği, davacının 3 yıl 2 ay 27 gün çalışma süresinde 42 günlük izninin bulunduğu, davacının yaz aylarında bahçe sulaması ve çöp toplaması karşılığında ücret almadan kaloriferci dairesinde oturduğundan, taraflar arasında davacının davalı iş yerinden emekli olmasından sonra bu anlaşma uyarınca çalışmaya devam ettiği, daha sonra aralarında davacının yaz ayları içinde ücret talebi üzerine tartışma çıktığı, davacıya daha önce yaz ayları için ücret ödenmesi yönünde bu anlaşma doğrultusunda bir ödeme yapılmadığı anlaşıldığından, davacı tarafın bu yöndeki ücret alacağı taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği, 22.08.2014 tarihli bilirkişi raporunun gerekçe oluşturmaya ve hüküm vermeye
yeterli görüldüğü, gerekçesi ile ücret haricindeki taleplerin kabulüne karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Somut uyuşmazlıkta, yıllık izin ücreti açısından davacının emeklilik sonrasında geçen son 3 yıllık çalışma süresi için yıllık izin ücretinin hesaplanması yerinde olmakla birlikte, emeklilik öncesi hizmet dönemi için yıllık izin ücreti hesaplanmaması, emeklilik öncesi süresinin kıdeminden sayılmayacağı, emeklilik öncesi kıdeminin sıfırlandığı anlamına gelmemektedir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 53. maddesinde; “İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi; a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara ondört günden, b)Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden, c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmialtı günden, Az olamaz.” hükmü göz önüne alınarak davacının emeklilik öncesi hizmet süresi de göz önüne alınarak davacının emeklilik sonrası çalıştığı 3 yıl için kullanması gereken yıllık izin süreleri hesaplanarak sonuca gidilmelidir.
3-Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir:
a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).
b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.).
f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı haller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).
g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).
h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K. ; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).
Somut uyuşmazlıkta fazla mesai ve ulusal bayram, genel tatil ücreti açısından, ibranameler makbuz sayılarak hesaplamaya gidilmesi gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.
4-Ücret alacağı bakımından; kapıcı konutu kat malikleri tarafından bedelsizce karşılanmak zorundadır. Angarya yasaktır. Kanuna ve…ya aykırı bir anlaşmanın Mahkeme tarafından geçerli kabul edilmesi hatalıdır. Kaldı ki dosyaya yazılı bir anlaşma da sunulmamıştır. Bu nedenle davacının emeklilik sonrası yaz aylarında çöp toplama ve bahçe bakımı karşılığında kapıcı konutunda oturduğu gerekçesi ile davacıya bu aylar için ücret ödenmeyeceği kabul edilemez. Davacının emeklilik sonrası çalışma dönemindeki yaz aylarında ödenmeyen aylık ücretlerinin hüküm altına alınması gerekirken bu talebin yazılı gerekçe ile reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F)SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, 22/12/2016, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, tarihinde oybirliği ile karar verildi.